12 Ekim 2016 Çarşamba

Platon: İdealar Evreni & Mağara Benzetmesi

Net bir gün ya da ay veremesem de tarih M.Ö 427 - M.Ö 347 arası.

Sokrates'in öğrencilerinden biri olan Platon'a göre iki farklı evren bulunmaktaydı. Bu evrenlerin biri; zaman ve mekan olarak başlangıcı ve sonu olmayan, evrenin kusursuz olarak işlediği ''idealar evreniydi.'' Diğer bir evren ise bizim yaşamış olduğumuz başlangıcı ve sonu olan, her ne kadar bazıları tarafından kusursuz olduğu iddia edilse de, entropi yasalarının bulunduğu kusurlu, aksak bir evrendi. Platon'un düşüncesine göre insan ve insanı tamamlayan unsurlar (nesneler, tabiat vb.) bizim şu anda yaşamış olduğumuz evrende yer alıyordu.

Platon kuşkusuz ''simülasyon ve varlık'' üzerine düşünceleriyle olaylara farklı bir bakış kattı. Bu düşünce, insanın içerisinde yer alan ruhun belirli zaman öncesinde idealar evreninde yer alıyordu. Bu sebepten ötürü ruhumuz geçmişte idealar evreninde yer aldığı için bu evren hakkında görüşümüz ve bilgilerimiz bulanık bir yapıya sahipti. (Not: Bu kısımda ''bulanık'' olan kısım ''Varlık nedir?'' , ''Evrenin nasıl oluştu?'', ''Bilgi nedir?'' gibi sorunsallar ve bazı paradokslar.) Platon'a göre insanların yaşamış olduğu evreni ve insanların durumunu Mağara Benzetmesi adı altında anlatmaya çalışmıştır.

Platon: Mağara Benzetmesi  
Daha öncesinde sıradanlar [1] üzerine ufak bir deneme yazmıştım. Önceki yazımda bahsetmiş olduğum sıradanlar, aslında Platon'un mağara benzetmesi örneğindeki zincire vurulmuş kişilerdi. Burada belki de en önemli sorulardan bir tanesinin ''Neden insanlar gerçeği gören kişiye inanmadı?'' diye düşünebilirsiniz. Ancak bir şeye inanmak ya da inanmamak, kişilerin çıkarları doğrultusunda tercih yapması demektir. Yapılan her seçimin aslında bir yol olduğunu unutmamak gerekir.
Her seçiş, bir vazgeçiştir.             -Jean Paul Sarte
Gerçeği gören kişinin, gerçeği insanlara inandıramayacağı aslında en temel gerçekti. Çünkü esaret, dogma, bağlılık ve karanlık insanları rahatlatıyordu. Bunun sebebi ise insanların hayatlarının anlamsızlığından kaynaklanıyordu. Hayatlarımız anlamsız olduğu için anlam katmak uğruna, hayatlarımıza amaçlar koyduk. Yukarıda belirttiğim esaret,dogma, bağlılık ve karanlık basit insanların hayatlarına anlam katmak için muazzam bir biçimdi. Çünkü basitti, pratikti, kaygı taşımıyordu, üzerine bir şeyler eklemeye gerek yoktu.

Yine de her şeye rağmen, önceki yazımda belirttiğim gibi basitleştirilmiş şeylere inanan sıradanlara kızmamak gerekiyor. Çünkü hayatta birçok yol vardı. Onlar bunu seçtiler. Bazıları ise gerçekleri ve doğruları seçti. Birçok farklı yol olsa da, aslında yine de ulaşacağımız noktalar aynıydı. Çünkü gerçeğe inanmayan insanlar dogmaların ve karanlığın esiriydi. Gerçeğe inananlar ise düşündüklerinin ve hatta düşünmediklerinin esiriydi.

Yazımı Etkileyen Noktalar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder